hesap makinesi ve ortacag felsefeleri


hesap makinesi ve ortacag felsefeleri en güzel yazıları yazan hesap makinesi  diyorki  Fakat bu denklik ispatlanamaz. Açık olmasa da gözlenebilir olan şey. eserin aslında bulunan ayrılıktır. Suni olarak bir araya getirilmiş ve iç içe geçirilmiş olan bu iki risale, Eden contemplativorum ve Di-rectohum aureum conlemplativorum'dur. Lalincede 1455’lere doğru rahipler için kaleme alınmış olan Eden, yakın bir şekilde ve sonuna kadar Manevi Düğünün Süslerini izlemektedir. Directorium ise, 1455 ve 1460 yıllan arasında Flamanca olarak halk için kaleme alınmış bir risalenin -Spielghel der volcomenheit- Ermiş Bruno tarikatına mensup (charlreux) KölnIü Pierre Blomevenna tarafından
1513 yılında yapılmış Latince çevirisidir. Bununla beraber aynı Manevi düğünün süsleri’ni izleyerek ilkesinde ele alınmış ve sonuna vardırılmış mistik hayatı incelese de Spieghel, öz-ûstü temaşaya ayrılmış bölümü büyük ölçüde kısaltmış ve bu hayati noktayı ele aldığı anda da değişmez kaynağını terk etmiştir. O anda biraz daha eski ve muhtemelen daha emin üstatlara -Aziz Aquinolu Thomas ve Aziz Bonaventure (veya daha doğrusu günümüzde bilindiği gibi Gizemli Teolojinin (Hugues de Balma) ve De septem itineribus aeternita-tis’in [Sonsuzluğun Yedi Yolculuğu Üzerine] (Raoul de Bibrach) Düzmece Bonaventu-re’ü)- yönelmiş ve böylece Balı’da Hıristiyan maneviyatının sonraki gelişmesi için yeni ve son derece önemli bir külliyat oluşturmuştur. Bu ani dönüşün nedeni nedir?
Sanki Herp, ya okurlarının çeşitliliğinden ya düşüncesindeki bir ilerlemeden ötürü ya da bir dış müdahalenin ağırlığı altında, Ruysbroeck’ten esinlenen, fakat bu öğretinin aslındaki ilk kavram olan ruhun ideal varlığına erişmesi yoluyla bir öz-üstü temaşa yerine tabiatı itibariyle Thomasçı ama gösterdiği genişlemeyle özgün bir öz-üstü temaşa kavramını geçiren bir mistik teoloji geçirmiş gibidir. Bu öz-üstü temaşa, lumen gloriae'nin üçüncü gökkatında anlık olarak gözleri kamaşan temaşacıya geçici olarak bahşedilmesiyle sağlanmaktadır. Bu hipotezi öne sürdüğûmtız an ikinci bir hipotez ortaya çıkar; bu gelişme, Herp’in Edenden Spiegheİe varırken Gersoncu sansürün ciddiyetinin bilincine varmasından kaynaklanıyor ve gözlerimiz önünde öğretiyi bir bağlamdan diğerine taşıması Parisli şansölyenin eleştirilerinin değindiği belli noktalarda bir geri çekilme niyetine işaret ediyor olmasın? Her ne olursa olsun Spieghel veya Directorium aureum conlemplaüvotvm'dan ilham almanın hiçbir zaman Ruysbro-eck’in katıksız mistiğine kendini vermek olmadığı artık bir varsayım değil bir olgudur. Fakat daha ileriye gitmek gerekir.
Daha ileriye gitmek gerekir, çünkü görünüşe rağmen Eden’in [Cennet] kendisi Ruysbroeckci şemaya uymamaktadır. Herp, en dikkatli yorumcularında bile üstadını tekrarlıyormuş izlenimini uyandırdığı anda da Ruysbroeck’ten ayrılmakta, hatta bunu hayatı noktalarda yapmaktadır: Dionysos esinli örnekçilik. Bu öğreti Ruysbroeck’-
te hangi anlamı almış olursa olsun. Manevi Düğünün Süsleri'nde ruhun yaratılmamış ilk örneğine dönüşünün vaaz edildiği yeterince açıktır. Bu eserin tahlilinin tek bir noktaya indirgenmesi gerekirse, kuşkusuz o da bu noktadır. Bununla birlikte kendi içinde temel olan bu tezin Gersoncu eleştirin gözünde de temel olması ilgi çekicidir. Bu eleştirinin doğrudan ve yalnızca hedeflediği şey budur. Durum böyleyken Ruysb-roeck veya en azından onun mistiğini korkunç sansürcüsünden kurtarmak için iki yöntem düşünülebilirdi. Ya Gerson’un tam anlamıyla Ruysbroeckcı dönüş kavramı hakkında yanıldığını göstermek: Jean de Schoonhoven’in amacı tam anlamıyla bu olmuştur. Ya da Ornement öğretisinden örnekçiliğe dair ne varsa boşaltmak: Bu önlem radikal bir etkililiğe sahipti. Görünen o ki Eden contemplativorum’u geliştirirken, Herp’in niyeti bu yöndeydi. Ûz-üstü temaşa kavramının Ruysbroeckci örnekçilıkten arındırıldıktan sonra hâlâ uygun olup olmadığını kendimize sorabiliriz, fakat Ruysb-roeck’in Muştucusu'nu cezbettiği açıktır.
Bundan daha ciddi bir sadakatsizliği hayal etmek zordur, fakat biraz ince olan bu farklılaştırma, biraz karmaşık olan dönem tarihinin göz ardı etmemesinde yarar olan birkaç yöntembilimsel sonuç doğurmuştur. İlk önce Herp’in etkisini tam anlamıyla Ruysbroeckci olan etkiyle karıştırmanın yanlış anlaşmalara, hatta bazen derin yanlışlara neden olacağı açıktır: cuique suum, bu noktadaki araştırmalara yön vermesi gereken ilke bu şekilde olmalıdır. Bununla beraber Herpçi etki alanları içinde bile ayrımlar gerçekleştirmek yerindedir: şu veya bu kişinin, şu veya bu çevrenin Cizemli Teolo-ji’yi okumuş olması, herkesin ağız birliği ettiği bir mistik okulla yüz yüze olduğumuzu göstermeye yetmez; en azından özümsenen eserin Eden mi yoksa Directorium mu olduğunu bilmek ve belirlemek gerekecektir. Bunun dışında her iki risalenin ayrı edisyonlarının kaderini izlemek yerinde olacaktır. Herpçi öğreti Gizemli Teo/oji’deki haliyle anlam karışıklığına da yol açan bir dûalizme maruz kaldığına göre her okurun, her öğrencinin eserin içinde kendi zevkine ve tecrübesine en uygun gelecek şeyleri seçtiğini varsaymak, tarihçiyi hakikate ulaştırma olasılığı en yüksek varsayımdır.
Gizemli Teoloji, Hıristiyan tinselliğinin gelişmesinde yüzyıllar boyunca başat bir rol oynadığına göre bu tür gözlemler, ne denli üstün körü olsalar da, genelde kabul edilmiş görünen sonuçların ne denli kırılgan olduklarını göstermeye yardımcı olmaktadır. Fakat bundan daha önemli şeyler de vardır. Biraz önce gördüğümüz gibi Ruysbroeckci etkinin incelenmesini Paris Üniversitesinin şansölyesinin Groenendael duacısına yönelttiği eleştirinin incelemesinden ayırmak imkânsızdır. Bu olayda, öğreti açısından lam bir kargaşanın yaşandığı bu dönemde Gerson’un her yerde hazır ve nazır olmasının bir işaretini görmek, bu teologa gerçek boyutlarını iade etmek anla-
mına gelse de, onun tamamen anlaşılabildiğini ifade etmez. XIV. ve XV. yüzyılların sınırları “iki entelektüel çevrenin ayrımına” -“bilim yöntemlerinin oluşmaya başladığı" üniversiteler ve ateşli ve popüler manevi hayatın bulunduğu manastırlar- karşılık gelen “derin bir zihniyet bölünmesi”yle tanımlanmıştır (E. Brehier). Bu görüşün doğruluk payı ne olursa olsun -ki aslında büyüktür- Gerson ile Ruysbroeck’ın temel ilişkisinde, her şeyden önce bu entelektüel çevreler arasında çok önemli noktalarda azımsanamayacak bir ilişki bulunduğunu görmekteyiz; sonra Paris Üniversitesinin ünlü şansölyesinin aracılığıyla yöntemini geliştirmeye özen gösterdiği bilimlerden birinin mistik teoloji, yani temaşacıların her zaman sürdürdükleri manevi hayat sayesinde elde ettikleri tecrübelerin bilimi olduğu ortaya çıkmaktadır; son olarak da bazı bölünmeler olmuş olsa da, öğretilerin ve hayatların geliştiği yüzyıllar boyunca oluşan zihniyet hareketi, karşılıklı olarak birbirini koşullandırmış eylem ve tepkilerin organik ilişkilerinde ele alındığında anlaşılabilir ancak. Gerson’un birleştirmeyi başardığı şeyi tarih ayırmamaya karar verdiği gün Ruysbroeckci etkinin gerçek boyutunu anlayabileceğiz.
KAYNAKÇA
ECKHARDT. — F. Pfeiffer, Deutsche Mystiker cles 14. Jahruiıderts, cilt. 11, Leipzig, 1857, —H. Denifle, Meister Eckharts lateinicshen Schrijten und die Gmndanschauung seiner behre, Archivf. Utteratur-und Kirchengeschichte des Mittelalters içinde, cilt 11 (isse), s. 417-652 ve 673-687. — G. Thery, edition crüique des pieces relatives au proces d’Eckhart, dans Archives d’histoire doctrina-le et Eüterahe du moyen-age, cilt 1 (1926-1927), s. 129-368. — aynı yazar, Le Comrnentaire de Maitre Eckhart sur le Livre de la Sagesse, aynı koleksiyon, cilt 111 (l928), s. 325-343 ve cilt IV (1929), s. 233-392. — M. Grabmann, Neuaufgefundene Pariser Quaestionen Meister Eckharts und ihre Stellutıg in seinem geistigen EntvAckIungsgange, dans Abhandlundgen der Bayerieschen Aka-demie der Vissenschaften, XXXII, 7, Münih, 1927 (önemli tarihsel giriş). — Bernhard Geyer, Magistri Echardi Quaestiones et sermo Parisienses, Bonn, 1931. — Maitre Eckhart, Traitis et Sermon, F. A [ubier] ve J. M. tarafından Almancadan çevrilmiştir ve M. de Gandillac’ın önsözü, Paris, Aubier, 1942. — Eckhart üzerine en iyi genel çalışma için bkz. G. Della Volpe, II misticismo speculativo di maestro Eckhart nei suoi rapporti storici, Bolonya, 1930. — Özel çalışmalar için: J. Koch, Meister Eckhart und die jüdische Religionsphilosophie des Mittelalters, in Jahresbericht der Schlesischen Gesellschaft für vaterlandische Kültür, 1928. — A. Dempf, Meister Eckhart. Ein Einfûhrung in sein Werk, Leipzig, 1934.
tULER. — Sermons de Tauler, traduction sur les plus anciens manuscrits allemands, RR. PP. Hugueny, Thöry. O. P., Paris Desclee et Cie, 3 cilt, 1927-1935; l. ditin önsözü mükemmeldir.
5(jSO. — K. Bihimeyer, Heimidı Seuse, Deutsche, Schhften, 2. cilı, Stuttgart, 1907 — X. De Hornstein, Les graııds mystiques allemands du XIVe siecle. Eckhari, Tauler, Susa, Lucerne, 1920 ____R. Zeller, Le bienheureux Heııri Suso (ölüm 1366), Paris, 1922.
RUYSBROECK. — Oeuvres Ruysbroeck l'admirable. Saınt-Paul de Wisques'in Benediktenlerin Flamancadan çevirisi. Brûksel-Paris, Vromant, 6 cilt, 1915, 1917, 1920, 1928, 1930, 1938. — W. de Vreese, Jeatt de Ruysbroeck ou Jan varı Ruusbroec, madde m Biographie Nalioııale de Belgique, XX. cilt (1908-1910), kol. 507-591. — A. VVautier d’Aygalliers, Ruysbroeck l'admirable, Paris, Perrin, 1923. — G. Dolezich, Die Mystik Jan vatı Ruysbroecks, Breslau, 1926. — Jan vatı ruusbroec Leveıı, Werken (Anvers Ruusbroec topluluğu tarafından yayımlanan kollektif eser ), Malies-Amsterdam, 1931 (s. 325-395'te büyük ölçüde bibliografya bulunmaktadır). — Ruysb-roeck’a ayrılan özel sayı in Ons geestelijk ErJ, VI. Cilt (1932), no 3 ve 4. — L. Brigue. Ruysbroeck, madde in Dicl. de theol. cadı., XIV. Cilt, sütun 408-420
HARPHIUS. — L. Verschueren (O. F. M.). De Heraut vatı Ruusbroec, in Jan vatı Ruusbroec Le-vetı, Werketı, s. 230-262. — Hendrick Herp (O. F. M.), Spieghel der volconıenheit, yay L. Verschueren, 2 cilt, Anvers, 1931. — P. Groult, Les nıystiques des Pays-Bas et la litttrature espagnole du XVIe şişele, Louvain, 1927,
DİPNOT: Ruysbroeck'in etkisiyle ilgili olarak bu bölümün bütün sonucu -sayfa 704'ten itibaren, ölçemeyiz”— için rahip A. Combes'un eseridir, isteğimiz üzerine bu bölümü yazmayı kabul etmiştir; kendisine sonsuz teşekkürlerimizi burada belirtmek isteriz.
Paris Üniversitesi, XIV. yüzyıl boyunca kuruluşundan aldığı Kilise kurumu karakterini korumuştur. Çok miktarda yabancı öğrenci, Fransız “milleti" ile okul mevcudunun büyük bir kısmını oluşturan üç “millet" -Picardialı, Normandialı ve Alman- arasında dağılmaktaydı. Öğretmenlere gelince bu kişilerin Avrupa’nın dört bir yanından geldiklerini gördük:hesap makinesi tıpkı önceki yüzyıllarda olduğu gibi Iskoçya, İngiltere, Belçika, Almanya, İtalya, İspanya. Tek görünür fark, ün yapmış Fransız öğretmenlerin oranı XIII. yüzyıla göre oldukça artmıştır. Durand de Saini-Pourçain, Pierre Auri-ol, Johannes Buridanus kuşkusuz ne Scol’un ne Ockham'ın niteliğindeydiler, ama Guillaume d’Auvergne’in ölümünden beri onlarla karşılaştırılabilecek başka hiçbir Fransız görememekleyiz.
Bü devamlılığın altında derin değişimler hazırlanmakladır, çünkü bu Kilise kurumu, onu sonunda millileştirecek ciddi etkilere maruz kalmaya başlamıştır. XIV. yüzyılın Üniversitesi, Fransa ve Papalık devleti arasında yükselen bütün çalışmaların so
nuçlannı hissedecek ve bu krizlerin her biri onu daha da bölünmüş bulacaktır. Doğal olarak kral. Papaya karşı etkili olabilmek için ona dayanmaya çalışmaktadır, fakat aradığı desteği Fransız üstatlarda kolayca bulurken bazı yabancı üstatların kayıtsızlığıyla ya da karşıtlığıyla yüz yüze gelmekledir. Louvre bahçesinde 24 Haziran 1303 tarihinde. Philippe le Bel’in bütün Tarikatların din adamlarından Papayı yargılamakla görevli konsili toplamasını istediği ünlü açık toplantısından sonra. 155 Fransiskenden 87’si bu önleme katılmayı reddetmiştir; buna karşı çıkan kişilerin büyük çoğunluğu yabancıdır. Frescobaldi’nin mektubunda da yazıldığı gibi: “Dilenci kardeşlerin evlerinde. bu teklife rıza göstermek istemeyen çeşitli sesler yükseldi. Ve rıza göstermeyenlere kralın emriyle krallığı terk etmeleri buyuruldu ve bunlar hemen gittiler. John Duns Scotus. bunlardandı ve Gallikancılığın nesinin bu Iskoçyalının ilgisini çekliğini anlayamıyoruz; fakat bu tür önlemler, yabancı öğretmenleri Paris Üniversitesi’nin artık Hıristiyanlıkta değil de Fransa’da olduğuna ikna etmeliydi. Yabancı öğrencilerin de bu konuda ikna olmaları için gerekli olan yapılmaktaydı. 1313’te Fransız-Ingiliz ilişkileri gerçekten de kötüleştiği için Ingiliz öğrencilerden Wissant’ta karaya ayak basmak için pasaport ve bazı paraları Fransa’ya sokabilmek için özel izinler istenilmiştir; bu paralara el konup üzerlerine delik açıldıktan sonra iade edilmekteydi. Paris Studium'un evrenselliğinin zarar gördüğü gereksiz şeylerdi bunlar.
Paris Üniversitesi, Papa’nın bağımlılığından koptukça Papalar ona tanıdıkları ayrıcalıkları sürdürmeyi gerekli görmemeye başlarlar. I3l6’da XXII. Johannes, Paris’e tanıdığı ayrıcalıkların aynılarını Toulouse’a tanımıştır ve diğer Üniversiteler de bu ayrıcalıkları kabullenmeme niyetlerini açıkça belirtmeye başlamışlardı. XIII. yüzyılda Paris’ten mezun olmuş bir kişi, yeni bir sınava tabi tutulmadan başka herhangi bir Üniversite’de ders verme hakkına sahipti; fakat bunun tersi mümkün değildi. XIV. yüzyılın başlarından itibaren Oxford ve Montpellier, Paris’ten mezun kişileri öğretmen ılarak kabul etmeyi reddetmişlerdir. Paris itiraz etmiş ve bunun üzerine XXII. Johan-les eski ayrıcalığı teyit etmiş, fakat 1317’de II. Edvvard Oxford’dan mezun öğretmen îr için de sine novo examine, yani yeni bir sınava tabi tutulmadan diğer Üniversiteler e ders verme hakkını istemiştir. Bu isteğe ret cevabı geldiği için Oxford 1322’de Pari üdium’unun kurucusu Alcuin’in bir İngiliz olduğunu belirterek taarruza geçmişti u dönem, Richard de Bury’nin Philobiblion'unda Atina’dan Paris’e geldikten son udium’un mutlu bir şekilde İngiltere’ye ulaştığını haber verdiği dönemdir. Böyle iris Üniversitesi Papalık-karşıtı faaliyetiyle Kilisede sahip olduğu imtiyazlı konur hlikeye atarken dünyevi düzlemde de yöresel rekabetlerle ve kendisine karşı di n üniversite milliyetçilikleriyle karşı karşıya kalmıştır. Bu kargaşalar yüzyıl boyut
XIV YÜZYILDA FEL5EFE
çoğalmaya devam etmiştir. 1329’da Jean de Jandum ve Michel Cesene, Parisli öğretmen unvanlarıyla konuşup yazdıklarından dolayı Papaların dünyevi erklerine öğretisel açıdan darbe indirirler. 1333’de aralarında Thomas de Galles’ın da bulunduğu bu Parisli teologlar. Papa XXII. Johannes’in mutluluk keşfi üzerindeki görüşlerine karşı bir kampanya düzenlemişlerdir, bunun üzerine Papa geri adım atmıştır; hatta Papa’-nın uyardığı VI. Philippe bile bu soruna müdahale etme hakkını görmüştür kendinde. Her şey, Batı’da Büyük Bölünme’yi (1378-1418) haber vermektedir; bu dönem, iki ve üç Papanın inananların itaatini aynı anda ısrarla isteyecekleri ve Paris Üniversitesinin adına konuşmaya alıştığı Hıristiyanlığın yıkıldığı. Kilise için trajik bir dönemdir.
Zaten Hıristiyan âlemine hangi öğretiyi vaaz edebileceğini pek iyi görememekteyiz. 1309’da Dominikenlerin Saragosse’daki Büyük Şapitr’i tarikatlarının resmi teologu olarak Aziz Aquinolu Thomas’ı kabul ederken Augustinusçular, 1287’den ben resmi teologları olarak Gilles de Romeü seçmişlerdi. Fransiskenlerin ilk başla böyle bir şey yapmadıkları doğrudur; aslında onlar da iki muhalif teoloji —Duns Scotus ve Ock-ham’ınki— arasında bölünmüşlerdir. Yıllar geçtikçe Ockhamcılığın basit bir reform değil, lam tersine bir devrim olduğu anlaşılmıştır. Önceki öğretiler, kendilerinde ortak olan bazı ilkelerin yorumu konusunda birbirlerine karşı çıkmışlardı; Ockhamcı-lık bunlara yeni bir düzen denemesi olarak eklenecek yerde, temel aldıkları realizmi yıkarak bunların hepsini reddetmiştir. Ockham bunu yapmıştır, fakat bunu yaparken de yaptığının bilincindeydi; Omnes, quos vidi, concordant dicentes quod natura est realiter in individuo. Doğudaki bireylerde en ufak bir gerçeklik derecesini bile tanımayı reddetmesi, quae est aliquo moda universalis, onunla diğerleri arasındaki kopuşu oluşturmaktadır. Bu darbeden sonra yalnızca iki duruş meydanda kalmış ve o zamana kadar birbirine zıt olarak sunulan Thomasçılık ve Scotusçuluk gibi çeşitli öğretilerde sadece düşünsel nüanslar görülmeye başlanmıştı; fakat iki teoloji arasındaki kopuş, daha da bütüncüldü. Sonuna ulaşan XIV. yüzyıl bunun daha açıkça bilincine varmıştı ve sonraki iki yüzyıl boyunca bunu herkes fark edecekti. Bir yanda bütün realistlerin izledikleri via antiqua ve Ingolstadt Üniversitesi'nin bir belgesinde rasgele zikredildiği şekliyle: Bu ortak Aristotelis doctrina vardı: ejusque commentatoris Averrois el... Alberti Magni, S. Thomas de Aquino, Egidii de Roma, Alexandri de Ales, Scoti, Bona-venturae, Richardi [de Mediavilla], Petri de Taranlasio, Petıi de Palude ahorumque Reali-um\ öte yanda da Nominalist adı verilen bazı reformcuların özellikle de Guillelmi Oc-cam, Buridani, Petri de Aliaco, Marsili [de Inghenj, Adam Dorp, Alberti de Saxonia et ca-eterorum Nominalium’un öğretisi (doctrina quorumdam renovatorum qui Nominales di-cuntur) olan via moderna vardı. XV. yüzyıl bu iki tarafın bitmek bilmeyen kavgalarına
hesap makinesi sundu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder