hesap makinesi ve modern islam67

hesap makinesi ve modern islam67

 sizlere bugün güzel bilgileri yazan hesap makinesi dediki sında birliği öngören Osmanlıcı-İslamcılığa, “ittihâd-ı anâsır”dan "itti}^g^ 1 İslam”a kaydılar. Artık hedef, heterojen bir Osmanh siyasî kimliği yerj^ homojen bir Müslüman siyasî kimlik geçirmekti. Osmanh aydınlanma “ittihâd-ı İslam", Batılıların "Panislamizm" dediği bu emperyal İslamcılıi^ aslında geleneksel Müslüman siyasî kimlik “millî”nin yeniden ifadesin' den başka bir şey değildi.
Modern İslam’a ilişkin bir makalesinde Panislamizm'i Batılı bir icat olarak eleştiren ünlü oryantalist Louis Massignon (1922: 9) da İslam'ın zaten a priori olarak evrensel bir din olduğunu belirtir.hesap makinesi Pancermenizm veya Panslavizm gibi pan hareketleri, deyim yerindeyse dikey bir evrensellik öngören ideolojik hareketlerdir. Hâlbuki İslam, "yatay bir evrensellik” öngörür. Fıkha göre dünyanın neresinde olursa olsun “ehl-i miller sayılan bir Müslüman, “millî” denen ortak bir siyasî kimlik, smır-ötesi bir vatandaşlık statüsü taşır. Bu
geleneksel Müslüman siyasî kimlik, Osman-hda olduğu Müslüman emperyal sistemlerde gayrimüslimlerin “zimmi" vatandaşlık statüsü, siyasî kimliğiyle tamamlanıyordu. Islahat Fermam, modern anayasal eşitlik ilkesiyle bu geleneksel “millî/zimmî" düalizmine son veren sözde millet sistemiyle müslim/gayrimüslim tüm Osmanlı tebaasına millî kimliğini atfetmişti Ancak tarihin gidişatı, bu kimliğin tutmasının imkânsızlığını göstermişti.
Şu halde emperyal İslamcılık, millî kimliğini tekrar Müslümanlara hasrederek aslî anlamına irca etmekten ibaretti. Böylece geleneksel “millî/zimmî” düalizminin yerini alan millî, “Müslüman bir İmparatorluğun vatandaşı” anlamında tekrar Müslümanlara has bir kimlik haline geldi. Bunun. Batılıların iddia ettiği gibi Panislamizm’le alakası yoktu. Sosyal bilimsel bakımdan Panislamizm, Weberyen anlamda bir ideal tip, buluş-sal bir kavram olarak görülebilirdi. Diğer -pan ideoloji ve hareketleri içinde Panislamizm’in sui generis niteliğini belirten Landau (1994) da bu kavramın, daha ziyade bir tipoloji veya tipolojiler kümesi olarak Müslümanların siyasî deneyim ve projelerini açıklamaya yaradığım söyler. Bu konudaki öncü incelemelere atıf yapan Rosenthal (1965: 65) ise Panislamizm’i bir organizasyondan çok bir “eğilim” olarak tanımlar. Massignon (1922) gibi öncü isimlerin eleştirilerinin ardından bugün özellikle Deringil (1999) ve Karpat (2001) gibi Türk araştırmacılar tarafından yapı-an çalışmalar, Batı-mah Panislamizm efsanesini yıkmıştır.
İSLAM'DA MODERNLEŞME 1^ 529
İmparatorluğun Müslüman tebaası arasında orijinal “millî” siyasî kimliğine dayalı bir birlik arayışında Sultan II. Abdülhamid tarafından “halife" unvanının canlandırılmasının amacı, ilerleyen Batı karşısında İslam dünyasında beliren çözülme duygusuna karşı hilafetin sembolik etkisiyle dayanışma sağlamaktı. 1258 yılında Bağdat’ın Moğollara düşmesinden sonra “tek halife-tek ümmet" idealinin rafa kaldırılması sonucu meşru İslâmî siyasetin kipi olarak “hilafet"in yerini, OsmanlIların tarih sahnesine çıkışıyla ümmetin silahlı korunmasını hedefleyen “gaza" almıştır (İnalcık 1986). Osmanh sultanları “halife” yerine artık “gazi” unvanıyla anılır olmuştur. Bu bakımdan Sultan’ın halife olarak İslam’ın klasik çağında bile görülmeyen papa gibi bir evrensel ruhanî otorite iddiasında bulunması düşünülemezdi. Onun 1897’de Yunanistan ile yapılan savaş esnasındaki dışında asla İslam dünyasına cihat çağrısı yapmaması, bunun en somut göstergesiydi.
Massignon’un iddiasının aksine İngiliz emperyalist çıkarları doğrultusunda Osmanh-karşıtı, İslam dünyasında Arap bir halifenin ruhanî otoritesi, “Müslüman Papalık” fikrine dayalı Panislam projesi, iki İngiliz oryantalistin ürünüydü; William Muir (1819-1905) ve Wilfrid Scavven Blunt (1840-1922). Muir’in 1891’de çıkardığı eserinin esas amacı, Osmanh hilafetinin meşruiyetini sarsmaktı. Buna karşılık Osmanh liderliği, doğmdan Osmanh hilafetinin meşruiyetini ispatlama çabasına girmek yerine siyasal ve kültürel boyutlarıyla Müslüman kimliği tahkime girişti.
Sultan II.hesap makinesi Abdülhamid döneminde İmparatorluğun Müslüman tebaasını bir arada tutacak geleneksel Müslüman siyasî kimlik olarak “millî” tahkim edilmişti. Bunun kültürel kimlik olarak “Müslüman”m tahkimiyle tamamlanması gerekiyordu. Bu tahkim, iki yolla yapıldı. Birincisi, ehl-i sünnet inancının tahkimi, İkincisi, Arapların yüksek İslam’ın sembolü haline getirilmesi. Klasik çağda nötr olan İslam, geleneksel Müslüman kimliği tehdit eden mütehakkim modernliğin etkisiyle Osmanh devleti için resmî bir ideoloji haline getirilmeye başladı. Bu ideolojileşme, cemaatin pratiğinde "yaşayan” geleneksel Ehl-i sünnet ve cemaat inancının yeniden tanımlanarak vurgulanması şeklinde kendini gösterdi (Karpat 2001; 187, Deringil 1993; 27). İmparatorluk seçkinleri, ulus-devletleri döneminde “ulusal kültür” ile sağlanan yatay özdeşleşmeyi, İslam dünyasında bu şekilde gerçekleştirmeye çalıştı. Gazâlî’den Nablusî’ye İslam'ın anadamar, sünnî yorumunun klasiklerinin bu dönemde Arapça asılları veya Türkçe tercümeleriyle yayınlanması tesadüf değildi. Yakından bakıl-
hesap makinesi sundu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder